...
Başlık : GİZLİ VEJETARYEN NİHAT BEY
Yazar : Mahmut Arslan

Gizli vejetaryen Nihat Bey’in hikâyesi gördüğü bir rüya ile bir gecede başladı. Bir gece rüyasında her tarafından kanlar akan onlarca koyun ve sığır Nihat Bey’e görünmüş ve “Yıllarca yemiş olduğun hamburgerler, köfteler, kıymalı pideler ve kıymalı makarnalar aslında bizim kollarımız ve bacaklarımızdı” diyerek kanlı bedenlerini Nihat Bey’e sürtünmeye çalışmışlardı.

Kan ter içinde bağırarak uyanmıştı rüyasından. Karısı Aysel Hanım da tatlı uykusundan uyanarak en az on kere Bismillah çekmişti. Nihat Bey karısına gördüğü kâbusu anlatmaya çalışmış ama kadın dinlemek istememiş ve kısa kesmişti. Akşamüstü mangal partisinde çok fazla köfte götürdüğünü ve kâbus görmesinin de normal olduğunu söylemişti. Gerçekten de o akşam yine kayın biraderlerinin meşhur mangal partilerinden biri vardı. Bu partiler evlendikleri günden beri neredeyse dini bir ritüel gibi hemen her ay tekrarlanırdı. Eşi Aysel Hanım, Kasap Hayrullah Bey’in dört çocuğundan ikincisi ve tek kızıydı. Diğer üç kardeş de babalarının dükkanında kasaplık mesleğini icra ediyorlardı. Hayrullah Bey’in üç yıl önce ani bir kalp krizi ile vefat etmesinin ardından patronluğu en büyük erkek evlat olan Vedat Bey almış, diğer iki kardeşi de dükkânın ortakları olarak ağabeylerinin yanında çalışmaya devam etmişlerdi. Oğlanların üçü de babaları Hayrullah Bey gibi şişman ve tıknaz adamlardı. Hepsi de boğazlarına ve et yemeklerine aşırı düşkün kimselerdi. Yaklaşık yirmi yıldan fazla bir süredir Aysel Hanım’la mutlu bir evliliği olan Nihat Bey de bu et-mangal kültürüne iyi bir uyum sağlamışa benziyordu. Kayın biraderlerinin aksine ince uzun bir adamdı Nihat Bey. Onlar gibi yemeğe düşkün biri de değildi. Onların bir oturuşta yedikleri etin ancak üçte birini zor yiyebilirdi. Bunu çok iyi bildikleri halde obur kayınçolar her zaman daha fazla yemesi için Nihat Bey’i zorlarlardı. İtiraz edecek olursa da yirmi yıldır aynı nakaratı tekrarlamaktan usanmazlardı. “Oooo Damat Bey, sen de kasap kızıyla evlenmeyecektin, et girmeyen ağza dert girer.” Karısı Aysel de kardeşlerine her zaman destek verirdi bu konuda. Allahtan kardeşleri gibi oburun biri değildi ve de geçen yıllara rağmen şeklini şemalını korumasını bilmişti. Her zaman kendisini sınırlayan Nihat Bey nasıl olduysa o gece her zaman yediğinden iki kat fazla köfte yemişti. Belki öğlen yememiş ve çok aç olduğundandı belki de dalgınlığına gelip kendisini frenleyememesinden kaçırmıştı sınırı. Üstelik alkol de almamıştı. Dindar olan kayınçolar zaten asla alkole el sürmezlerdi. O yüzden Nihat Bey evde alkollü içki bulunduramaz ama arada arkadaşları ile iki tek atmaya birahaneye giderdi.

Karısının teskin etmesiyle tekrar uykuya geçmiş ama uzaklardan kendine doğru koşarak gelen koyun ve sığır sürüsünü görünce hemen uyanıvermişti. Bunun üzerine uyuyamayınca salona geçmiş televizyonu açmış ve fazla sevmese de bir aksiyon filmini izlemeye koyulmuş filmin yarısında bu kez uykusuzluktan bitap düşerek uyuyakalmıştı.

Allahtan ertesi sabah Pazar’dı ve erken uyanmak zorunda değildiler. Çocuklarıyla birlikte oturdukları geç kahvaltıda, Aysel Hanım sucuklu yumurta yapmayı teklif etmiş ama Nihat Bey bu kez sucuksuz olması konusunda ağırlığını koymuştu. Gece gördüğü her tarafı yara bere içinde kanayan hayvanların görüntüsü bir türlü aklından çıkmıyordu. Asla sabah sabah sucuk falan yiyemezdi. Tabi ki ev halkına rüyasından bahsetmemişti. Sadece dün çok yediği için canının bir şey istemediğini söyleyebilmişti.

Takip eden günlerde Nihat Bey evde karısının pişirdiği etli yemekleri yemek istediyse de artık eskisi gibi bu yemekleri yiyemediğini fark etti. O etler boğazından geçmiyordu bir türlü. Herhalde ben vejetaryen oluyorum diye geçirdi içinden. Ama bunu kendisine bile itiraf edemiyor ve daha doğrusu yakıştıramıyordu. Hayatı boyunca vejetaryenleri küçümsemiş ve onlara tepeden bakmış biriydi. Hindu-Budist kırması Hippi tipler ve çoğu da et yemekten bıkmış şımarık zengin çocuklarıydı. Şimdi kendisi de onlardan biri mi olacaktı yani? Eğer geçen yıl birisi kalkıp da seneye vejetaryen olacaksın dese herhalde bu adamın aklından zoru var, dünyada en son vejetaryen olacak olan adam benim diye düşünürdü. Ama mümkün değil artık vücudu ve ruhu eti kabul etmiyordu. Kendisini zorlayarak da olsa bir kere yemeyi denemiş ama sonrasında fenalaşarak banyoya gidip bütün yediklerini çıkarmıştı.

Kendisi açısından durumun ciddiyetini anladıktan sonra vejetaryenliği internetten araştırmaya başladı. Çoğu zaman hayvanları korumaya yönelik ideolojik bir tavır olarak ortaya çıkıyordu ama bazı durumlarda da kendisinde olduğu gibi biyolojik ve psikolojik olarak bir et yiyememe durumu da ortaya çıkabiliyordu. Bir de hiçbir hayvansal gıdayı yemeyen veganlar vardı ki bunlar da vejetaryenliğin en aşırı ucu olarak sayılabilirlerdi. Bunlar bal ve yumurta bile yemiyor, hiçbir peynir çeşidini ağızlarına koymuyor ve süt de içmiyorlardı. En önemlisi de veganlar bir Türk’ün hayatında en önemli besin olan yoğurdu da yemiyorlardı. İçinden “yok yahu bu kadarı da fazla artık ben asla vegan falan olamam, bu ne ya sütsüz, yoğurtsuz sofra mı olur bu memlekette” diye geçirmişti içinden. Fakat birdenbire kendi kendisi ile çelişkiye düştüğünü fark etti ve içinden geçirdikleri için pişmanlık duydu. Hayır bundan sonra asla asla demeyecekti. Yıllardır vejetaryenlere küçümseyerek bakan Nihat Bey bugün vejetaryen olabiliyorsa yarın vegan olmayacağını kim garanti edebilirdi ki? “Adama ne olacağı hiç belli olmaz Nihat” diye geçirdi içinden. Hayat Heisenberg’in belirsizlik ilkesine göre devam ediyordu. Kimin ne olacağı ve de kime ne olacağı asla belli olmuyordu.

Şimdi çıkıp karısına “Aysel ben vejetaryen oldum dese neler olurdu acaba? Bunu açık etsem neler olabilir diye düşünmeye başladı. Olacaklar aşağı yukarı belliydi. Aysel bu durumu asla kabul etmezdi. “Sen tut bir kasap ailesinin biricik kızı ile evlen, sonra da ben vejetaryen oldum diye ortaya çık. Beni aileme ve ele güne rezil mi edeceksin. Vejetaryenlik de nereden çıktı bunca yıldan sonra? Abim ve kardeşlerim duysa dünyayı dar ederler sana” gibi bir sürü azar ve tehdit duyacaktı.

Kayınbiraderleri gelenekçi ve dindar kimselerdi. Onlara göre vejetaryenler, sapık, dinsiz, kâfir ve batı özentisi züppelerdi. Üstelik Müslüman genç nesillere de kötü örnek olan insanlardı. Vejetaryenlere karşı bu kadar sert ve acımasız olmalarının arkasında acaba ya bir gün toplumda vejetaryenlik artarsa ve kimse et almazsa tedirginliği ve korkusu mu vardı bilinmez. Hatırladığı kadarıyla bir gün yine bir mangal partisi sırasında hep birlikte televizyon izliyorlarken açık kalan bir belgesel kanalında vejetaryen ve veganların günlük hayatı anlatılıyordu. Nihat Bey kayın biraderlerinin ne kadar da kızgın tepki verdiklerini gün gibi hatırlıyordu. Kayın biraderleri televizyonda konuşan vejetaryenlere ağza alınmayacak küfürler ve hakaretler yağdırıyorlardı. Onlara göre Allah’ın kitabında helal kıldığı bir şeyi yememek ve yenmesini de kendisine yasak etmek o yiyeceği pratik olarak haram ilan etmekti. Yani bu vejetaryen taifesi Allah’ın helal kıldığı eti haram kılıyordu. Bu da Allah’ın açık ayetlerini inkâr ve dine muhalefet anlamına geleceğinden açıkça bir küfürdü işte. Bir vejetaryen asla samimi bir Müslüman olamazdı onlara göre. Vejetaryenler olsa olsa fasık ya da münafık olurlardı. Gerçi bazı dini otoriteler böyle konuşmuyordu, mesela vejetaryen olan ilahiyatçı bir arkadaşları vardı forumda ve de et yememenin kişisel bir tercih olduğunu, et yemenin dinen haram olduğu iddia edilmedikçe dini bir problem olmayacağını yazıyordu hep ama kayınçoları kendi fetvalarını çoktan vermişlerdi bile. Hem bu durum sadece dine değil milli özelliklerimize de çetin bir muhalefetti. Göçebelerin, çobanların soyundan gelen Türkler et yiyen bir ulustu ve et yemeyen bir Türk ne kadar Türk olabilirdi ki? Ancak Hindular ve Budistler et yemezdi. Atilla’nın Cengiz’in torunlarının et yememesi düşünülemezdi bile. Eğer Nihat Bey açıktan açığa vejetaryen olduğunu söylerse hem dinden çıkmakla hem de milletine ihanet etmekle suçlanacaktı. Allah bilir daha neler nelerle suçlanacaktı. Karısı, kayınçoları ve hatta çocukları dünyayı dar edeceklerdi Nihat Bey’e. Tüm bunları düşününce vejetaryenliğini gizlemeye karar verdi. Bundan sonra gizli bir vejetaryen olarak yaşayacaktı. Bu tabir de biraz garip geldi kulağına hani sanki “gizli Hristiyan”, “gizli Müslüman” gibi geliyordu kulağa. Sanki biraz da gizli bir örgütün üyesiymiş gibi hissediyordu kendisini.

Nihat Bey tüm bunları düşündükten sonra en iyi çözümün gizli vejetaryenlik olduğuna karar verip ona göre davranmaya başladı. Karısına ve iki kızına mide problemi olduğunu söyleyerek yemeklerin içindeki etleri ayırıyor ve yemiyordu. Belli etmeden masaya salata ve zeytinyağlı ekletiyordu. Doktor bol zeytinyağlı soğuk yemekler ye dedi diyerek de yalanı sallamıştı. Karısı biraz da şaşkınlıkla karşılıyordu durumunu. O Nihat Bey ki bin bir emekle sardığı kalem gibi sarmaları beğenmez, bir iki tane alır bırakır ve etli yemeklere dalardı. Ama şimdi tam tersini yapıyor, etli yemeklerin ucundan biraz alıp zeytinyağlılara abanıyordu.

Bir sonraki mangal partisinde her zamanki gibi kayınçoları ile mangal başında Adana ve şiş hazırlamak yerine salata işi ile uğraşmıştı. Ama akşam büyük kızı Aynur bu olayı hemen başına kakıvermişti. “Babacım yaaa dayılarımla her zamanki gibi mangal hazırlayacağına oturdun karı gibi salata yaptın” demez mi? Neyse ki Nihat Bey olayı germeden kızına “Kızım içinde bunca hıyarın olduğu bir yiyeceğe nasıl dişil bir anlam yüklüyorsunuz aklım almıyor doğrusu” diyerek işi dalgaya almıştı.

Nihat Bey için günler böyle geçip giderken internette kendisi gibi gizli vejetaryenlerin olduğu bir platform bulmuş ve üye olmuştu. Orada kendisi gibi aile üyelerine çaktırmadan gizli gizli vejetaryenlik yapanların ortak sorunları, geliştirdikleri taktikler, kendilerini gizleme yöntemleri, kurban bayramlarında nasıl ortadan toz olunacağına dair yöntemler gibi konular ele alınıyordu. Tabi ki en popüler vejetaryen yemek tarifleri de paylaşılıyordu. Nihat Bey bu siteye üye olduktan sonra daha çok bilinçlenmiş ve vejetaryenliğini sadece psikolojik bir et yememe tepkisinden et yemenin gayri ahlakiliğine dayanan ideolojik bir boyuta taşımıştı. Bu ideolojik boyuta yükseldikten sonra toplumla hesaplaşmaya doğru da adımlar atmaya başlamıştı.

Vejetaryenler bu toplumda vardı ve toplum tarafından kabul edilmek, saygı görmek en az vejetaryen olmayanlar kadar haklarıydı. Neden kendilerini gizlemek gereğini duyuyorlardı ki? Et yemek nasıl ki birilerinin hakkı ise yememek de başkalarının hakkıydı. Yaklaşık altı ay kendisiyle bu şekilde hesaplaştıktan sonra bir gün artık bu gizliliğe katlanamayacağını anladı. Ailede bedeli ne olursa olsun durumunu karısına ve kızlarına açıklayacaktı. Bunun için gün boyu konuşma provaları yaparak psikolojik olarak kendini bu büyük ifşaata hazırlamaya çalıştı.

Nihayet bir gün sonraki akşam yemeğinde her şeyi ayan beyan açıklamaya hazırdı ve işin iyi tarafı karısı da oldukça neşeli görünüyordu. Tam konuyu açacağı zaman ve zemini yakaladığını düşünüyordu Nihat Bey. Konuya oldukça rahat bir giriş yaptı. “Canım Aysel’im ve canım kızlarım, bugün sizlere önemli bir şeyi açıklamak istiyorum” demişti ki karısı Aysel Hanım lafı hemen ağzından alıverdi.

”Ay bizim boşboğazlar dayanamayıp yetiştirdiler mi hemencecik?” Nihat Bey çok şaşkındı. Kim neyi kime ve nasıl yetiştirmiş olabilirdi ki? Henüz hiç kimseye hiçbir şeyi açıklamış değildi. Meraklı gözlerle öylece karısına bakakalınca kadın da lafına devam etti. “Ya kızlar ben size babanızla ilgili bir şeyi açıklayayım o zaman. Biliyorsunuz ki babanız altı ay sonra emekli olacak. Dayılarımız da babanızın evde oturup çürümemesi için kasap dükkanlarının yanındaki büyük dükkânı satın aldılar ve oraya semtin en büyük lokantası olacak Zevk-i Sefa Et Lokantasını açacaklar, babanızı da lokantanın müdürü yapacaklar. Şimdiden tebrik ediyorum canım benim.”

                                                                            

 

 

 

Sayfa : 12