...
Başlık : BİR PAZAR YALNIZLIĞI
Yazar : Nil Ezgi Akdım

Karlı bir hafta sonu. Günlerden Pazar. Saat sabahın 10’u.Dışarı çıkmak geliyor içimden. Dışarı çıkmak! Mantomu giyiniyorum. Yürüyeceğimi planlıyorum. Daha ötesini düşünmeden. Sessizlik, yalnızlık, boşluk…

Aşağıdayım. Yüreğim pır pır. Haftalar sonra tek başıma, dışarıda ve özgür. Biraz sessiz geliyor bugün. Kuş cıvıltısı, çocuk sesi yok. İlerliyorum. Sol tarafta pembe panjurlu, biraz yıkık dökük bir ev. Camı açık. Etraf sessiz, ağaçlar kar yağmasına rağmen çıplak, kar yorgan gibi değil de alelade örtüyor etrafı. Evlerin sobaları dumanlı. Bir yılgınlık var hepsinde. Herkese: “Uyanın kar yağıyor’’ demek istiyorum içimden.  “Bu bitkin haliniz ne?’’ Ama kimse umursamıyor beni. Şu koskoca dünyada bir kar tanesiyim sanki. Ben de yere düşüp eriyip gidiyorum. Sonra bir yer bulup, toplanıyorum. Ama yanımda arkadaş diyeceğim kimse yok. Sadece bir boşluk. Herkes benim gibi yalnız mı bilmiyorum. Biraz soluklanıyorum. Vücudum artık beni kaldırmak istemiyor, şu koskoca halimle yere yatıp, karda bir iz bırakmak istiyorum. Mesela bir melek.

Beni duyan yok mu? Cevap verin. Sincabın bile ağzındaki buharın donduğu, kelebeğin kanadının soğuktan kırıldığı şu dünyada beni duyan yok mu? Gelip beni bir kerecik olsun ziyaret edin. Şu vücut bir işe yarasın, size odamda özenle hazırladığım şekerleri vereyim. Sohbet edelim.

              Beni unutmanızı istemiyorum, sadece bu büyük rüyanın da yalnız bitip tükenmesine izin vermeyin. Aynı rüyayı birlikte yaşayıp, birlikte görelim.

              Yere çöküp ağlamaya başlıyorum. Gözümden akan yaşlar, kırışıklıklarımdan geçip, ağzımın kenarına kadar geliyor. Elimin tersiyle silip yere fırlatıyorum. Gözyaşımdan ne istiyorum peki, bilmiyorum. Gözyaşım karın küçücük bir kısmını ıslatıyor, bu da bana önemsiz olduğumu hissettiriyor. Başka gözyaşım bile akmıyor. O da benim gibi yalnız.

              Ama ayağa kalkıp: “Göğüs gereceğim zorluklara’’ diyorum, yok, sadece orada kalıyorum. Anlayın beni, beni görün istiyorum. Küçük bir çocuk bana kartopu verip gidiyor. Arkasından öylece bekliyorum ve ben bir kar tanesi gibi yine yalnız kalıyorum.

              Ayağım aksıyor ve bir sürü gözyaşım geliyor: Ağaçlar bağırıyor, sincabın ağzındaki buhar eriyor, kar yok oluyor ve benim arkamdan geliyorlar. Saçımın akı gözümün önüne düşüyor, çubuk dudaklarıma sürdüğüm birazcık rujlu dilimle yalıyorum ve eski halime dönüyorum. Benim gibi olan arkadaşlarımın yanından: “Merhaba’’ diyerek geçerken gençliğimi, ailemi, hayatımı hatırlıyorum. Sonra odama gidip, eski babaanne yeleğimi giyiniyorum, yavaşça yatağıma uzanıp, hemşirenin verdiği ilaçlarımı alıyorum, hiç itiraz etmiyorum. Yine mide bulandırıcı tat ağzıma geliyor, umursamıyorum. Kendimi yavaşça uykunun tatlı sarhoşluğuna bırakıp, üzerime gelen uykuyu geri çevirmiyorum, göz kapaklarım yorgun bedenimin ağırlığına dayanamıyor, kirpiğimdeki gözyaşı kuruyor, kuru dudaklarım kapanıyor, kırışıklıklarım yavaşça kayboluyor ve torunlarımın neşeli:’ “Babaanne’’ seslenişleri kulağımda çınlarken, yalnızlığıma sarılarak, tenimi yalayan soğukta uykuya dalıyorum.

              Ve ben eski ben…

(9/B, 101)

Sayfa : 3