Elçin Poyrazlar ve Polisiye Dosyası “Kadının Yazması Siyasi Bir Eylemdir” / Aslı Zorba .....................................................................................3 Deklanşöre ne zaman basacağını bilen yazar: Elçin Poyrazlar / Nilgün Çelik ...........................................5 Sızıntı / Betül İğdeli ............................................................................................................................................6 Polisiye Romanın Yeni Bir Alt Dalı: Domestic Noir ve Elçin Poyrazlar’ın “Mantolu Kadın”ı / Gülçin Manka ..................................................................................................................9 Polisiye mi? / Filiz Bilgin .................................................................................................................................11 Binbir Gece Masallarındaki Polisiye Ögeler / Ş. Nezih Kuleyin .................................................................14
”Yazı,evrene iz…”

MART-NİSAN.
Takvimler 24 Şubat’ı gösteriyordu Rusya, Ukrayna’yı işgale başladığında. Savaş olacak mı? Olmayacak mı? Kim ne açıklama yapmış derken kendimizi savaş görüntülerini izlerken bulduk. Yıkılan evler, sığınan insanlar, ağlayan çocuklar, toplu mezarlar… Görüntülere ve düşüncelere daldığım bir an sohbet etmeyi çok sevdiğim bir arkadaşımın sözleri çınladı kulaklarımda. “Her şey ne kadar da çabuk değişebiliyor. P

MART-NİSAN.
Göçün kadınlarda, çocuklarda ve erkeklerde yarattığı etkiler farklıdır. Fiziksel acı ve ağırlığı taşımanın dışında göçle gelen kadın, kültürün ve geleneklerin de taşıyıcısıdır. Başka bir geçmişe, başka kültürel özelliklere sahip bireylerin “geldiği” yerde tutunabilme çabaları devam ederken mazi ile aralarındaki köprünün de sağlam kalabilmesi, en çok kadınların gayretiyle gerçekleşiyor.

MART-NİSAN.
“Dağ düşman oldu o günden sonra. Orman sustu. Yolların insafı kalmadı. Her şey yeşil bir perdenin ardında dondu ve orada kaldı. Bütün bunların yanında Padi ile Cemal'in aşkı önemsiz bir ayrıntı. Aynı dere yatağında iki kum tanesi onlar. ”

MART-NİSAN.
Ailesi Batum’dan göç eden Kevser Ruhi’nin kitaptaki öykülerinde bir göçün yaşattığı acıları hissetmek her an olası. “Kehribar Kadınlar,” öyküsünde “Saçları omuzlarından dört belik dökülen, ceylan gözlü kızların Batum’dan gemilerle bilinmeze başlayan yolculuğunda, limanlar keder yükleyip, hüzün boşaltıyordu.”

MART-NİSAN.
Kitap adını ilk hikayesinin adından alıyor. ‘Renkli Türkçe Sinemaskop’. İki gencin yıllar sonra çocukluklarının geçtiği kasabayı ziyarete gelmesiyle başlıyor. Hikaye içinde; başarıyla bugüne gelmiş gençlerin içindeki capcanlı duran eskiye özlemi, dostluğu, güveni barındırıyor. Her hikayesinde aklıma düşen anlamlı cümleleri var Kevser Ruhi’nin.

MART-NİSAN.
...göçmen çocuklar iletişim için ana dilini kullanamamaktan iletişimde zorlanmaktadırlar. Çocuklar sosyalleşememekte ve eğitimlerini tamamlayamamaktadırlar. Antik dönemde Ispartalıların dilsizleri uçuruma itmeleri gibi kamuoyu onların sorunlarını görmezden gelmektedir. Kimsesiz göçmen çocukların çoğunluğu çetelerin eline düşmekte ve yasadışı işlerde kullanılmaktadır. Yıllar önce kaybolan küçük Ayla gazetelerin manşetlerinden düşmezken, günümüzde çocuklara ilişkin haberler gazetelerin üçüncü sayfalarında bile yer bulamamaktadır.

MART-NİSAN.
Buradaki sözcükleri okuyunca sanırım zihniniz hemen bambaşka şeyler düşünmeye başlayacaktır. Biz buna zihin yolculuğu dersek; göç, göçmen, göçer, göçebe, göçkün, iç göç, beyin göçü, kültür göçü, ruh göçü, mübadele, mübadil, Alman’cı, sürgün, gönüllü sürgün, kendine gidiş, hac da zihnin yolcularıdır. Bu sözcüklerin anlamını sözlüklerde bulabiliriz. Bu yolda, yolculukta neler oluyor, onu anlamaya çalışalım.

MART-NİSAN.
Savaş, kıtlık, deprem, kuraklık, etnik ve dini çatışmalar insanları yurtlarından etmiş on binlerce yıl. Destanlar yazmışız göç üstüne şiirler. Belki biraz içimizdeki acıyı gidersin diye, biraz da acıyı öğretici bir öge olarak kuşaktan kuşağa taşımak için.

MART-NİSAN.
“Sırtüstü olmam büyük şans. Buzdolabında çok üşüdüm. Neyse ki bir gece vakti, ılık suyla buluştum. Önce dibe vurdum. Aşağıdaki canlı dünyayı bırakıp yukarıya çıkmak zor geldiyse de yukarıda parlayan binlerce yıldız korkumu geçirdi. Bakış açımla gökyüzünü yusyuvarlak bir tas gibi görebiliyorum. Dolunay yok çok şükür! Yoksa yine utandırırdı beni, erkek bakışlarıyla!”

MART-NİSAN.
Bahar tüm canlılığıyla hayat veriyordu evrene. İki komşu evin bahçeleri de cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle doğaya eşlik ediyordu. Ali Efendi’nin çok sevdiği ve “Sarı Kız’ım benim.” dediği Miyavdil’in bugün hiç mi hiç neşesi yoktu

MART-NİSAN.
Her zamanki gibi lacivert takım elbisesi ve beyaz gömleği ile bürokrat kavramının somutlaşmış haliydi bizim Genel Müdür. Uzun boyu, güleç yüzü, insana güven veren bakışlarıyla etrafındakilere ben tecrübenin aynasıyım da diyordu

MART-NİSAN.
Evin gıcırdayarak açılan tahta kapısından omzundaki tüfeği bana doğrultan kadını görünce irkildim. Kollarımı istemsiz yukarı kaldırdım. Gözlerinden ateş fışkırıyordu. “Uzaklaş buradan. Bir adım daha atarsan mıhlarım.” Ne tuhaf bir durum. Ölmekten hep korkardım. Şimdi hiçbir şey hissetmiyorum. Korkum sanki yok olmuş. Hatta, ölümün nasıl bir duygu olduğunu merak etmeye bile başladım. Bir adım atıp, merakıma yenilsem mi acaba?

MART-NİSAN.
Kararlı dört kişi biraz korku, biraz tedirginlikle içeride dolaşıyordu… herkes yeterince gergindi. Dolaşırken, attıkları her adım tedirginliklerini daha derinleştiriyordu. Ben omzumu çürüten, yükün altında ezildiğime aldırmadan işimi yapmaya çalışıyordum. Böyle, zamanlarda dedektif romanlarındaki kahramanlar gibi gerçeği ortaya çıkarmak için aksiyon peşinde buluyordum kendimi.

MART-NİSAN.
Kapının kapanmasıyla uyandım. Son günlerde hep buna benzer rüyalar görüyordum. Oysa ne güzel başlamıştık. Tanıştığımızda gözlerimi ondan alamamıştım. Uzun siyah saçları, gülüşü, en çok da yosun gözleriyle etkilemişti beni. Ben de fena sayılmazdım. Yakışıklı, kültürlü, kısacası kızların dikkatini çekebilen biriydim. İlk yıllar güzeldi, mutluyduk. Birbirimize inanıyor, güveniyorduk. Ama…

MART-NİSAN.
Sisli bir sabah, trafik çok ağır akıyor. Arka koltukların üstü dahil bir sürü hırtı pırtı yüklenmiş arabaya. Viraneye dönmüş bir evin, bir hayatın son yaşanmışlıkları… Ruganı çatlamış çantası kucağında, ayaklarını bileklerinden çaprazlamış; hüküm sürdüğü saltanat çoktan yitip gitse de asaletinden hiçbir şey kaybetmeyen bir kontes eskisi gibi kurulmuş yanımdaki koltuğa...

MART-NİSAN.
KÜBA VE CHE Küba paralarında suretin var, Dr. Ernesto (Che) Guevera De La Serna; Oval çenen, dolgun dudakların, biçimli burnun, tutkulu gözlerin, alnındaki çizgi ve hemen üzerindeki kızıl yıldızlı şapkanla iki yana taşan gür saçların, cesur ve gururlu çehren, devrimci ve olabildiğine devrimci. Sen ne güzel bir delikanlıydın; Dr. Ernesto (Che) Guevera De La Serna. (Sizinkiler, paranın saltanatını yıkamadı henüz daha ama kolay değil, samimi gayretteler)

MART-NİSAN.
bir tutam, saç Kaput bezi bir arşın, Geldiğin tahta bavulla kente, Edersin veda bir tahta kutuda

MART-NİSAN.
baharı müjdeliyor cemre/ renkleniyor resim/ soruyor dil/ çalıyor Tarhunt’un elinde/ kalk borusu/ … -mez diyenleri … -maz diyenleri sarmaya başladı/ tükenmişlik korkusu …

MART-NİSAN.
gülse bile içten değildir / küçümsemek için gülümseyebilir/ Süleyman Beyi örnek alan / mühendis aday adayı öğrencilerine

MART-NİSAN.
…mutluluk denilen o eşsiz şeye ulaşmak için/ yola çıkmalıydım çıkamadım/ Şimdi yalnızlığı besler hatıralarım/ İçimde son bir umutla/ ilerde bir gün yola çıkmak için yaşarım.

MART-NİSAN.
Suada! Suada! Suada! Suada: sen barış ve birlik için/ yürürken Saraybosna’da/ yürüyüş kolunu Vrbanja Köprüsü’nde vurdular: (Gamalı haçlı ‘keskin nişancı’ neo naziler)

MART-NİSAN.
Biraz da şiirin kökenine değinelim, bir cura bahisle: Sümer uygarlığı günümüzden 6-7 bin yıl önce tarih sahnesine çıkmıştır. Mezopotamya’da yaşamış kadim kavimlerden biri olan Sümerler bu günkü modern insan uygarlığının da temellerini atmıştır.

OCAK-ŞUBAT.
Kuşakları anlamak, geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurmak şahane oluyor. Kuşakları kendi yargılarımızla değil onlara ait gerçeklerle tanımaya ne dersiniz? Genççe.

OCAK-ŞUBAT.
genç kuşağa, içine doğdukları alandan, dijital ortamdan edebiyata katılabilmeleri için pozitif ayrımcılıkla dergimizde özel bir yer ayırdık. Geleceğin inşasında hayal gücünün payını kabul ederek Z kuşağının hayal gücünü sergileyebilecekleri öykü, şiir, makale gibi edebi ürünlere bu bölümde yer vereceğiz.

MART-NİSAN.
Ben Bade. Yedi yaşındayım. Küçük yaşlarımdan beri seni tanıyorum. Seni çok seviyorum. Niye mi? Özgür bir çocuk olduğum için; Bir kız çocuğu olarak okula gidebildiğim için; Kendi dilimi konuşabildiğim için; Modern kıyafetler giyebildiğim

MAYIS-HAZİRAN.
Hale Gökalpsezer'in resimlediği minik kutup ayısı bozonun masal tadında anlatısı

MAYIS-HAZİRAN.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, bu metin bir kuşağı daha iyi anlamak için yazıldı. Z Kuşağı.