...
Başlık : GÖZBEBEĞİMDEKİ ŞEYTAN        
Yazar : Buse Çetiner Üzer

            

Başımdaki ağrıyla  doğruldum kanepede. "Neden burda uyudum?" diye düşünürken;  avucumun ortasındaki  pıhtılaşmış  kanı gördüm. Fal taşı gibi açılan gözlerim, üzerimdeki tişörte  takıldı. Tişörtümdeki  kan lekelerini de görünce kanepeden hızla  kalkıp  banyoya koştum. Üzerimdekileri aceleyle  çıkarıp vücudumu incelemeye başladım. Vücudumda  kesik ya da yara yoktu... "Birinin façasını bozdum yine  anlaşılan..." diye düşündüm.

 Derin bir nefes alıp, dün akşamı hatırlamaya çalıştım... Aldığım nefes kuruyan boğazımı yaktı. Hiçbir şey hatırlamıyordum... Hatırladığım tek şey;  akşam arkadaşlarla meyhanede olduğumuzdu...  Haa bir de o güzel gözlü kadın... Sahi kimdi o kadın?..

"Şimdi kadını düşünme sırası mı oğlum, sen nasıl bu hale geldin onu hatırlamaya çalış!"  dedim kendi kendime.

Üzerinde  süpermen olan pembe haptan içtim bir tane... Sonra bir tane daha...  Ondan sonrası yok işte...

Benim kızla  tartışmıştık;  evlilikle bozdu kafayı. Ne zaman buluşsak, lafı evliliğe getiriyor. Benim  gibi mayası bozuk  bir adamda ne buluyorsa... Annem öldükten sonra sevmeyi unuttum ben... Benden ne köy olur ne kasaba... Ne koca ne de baba...

 Üvey annem,  sokağa boşuna atmamış beni... Babam da  ondan ses etmemiş belli; anlamış  benden bir bok olmayacağını...Bir kızı da oldu zaten üvey anamdan... Ben evdeki fazlalıktım olsam olsam...  Hiç sevmedi beni... Bir kere başımı okşamadı... Bir kere “oğlum” demedi bana. Babam eve gelince her akşam, annem elime tek oyuncağımı verip odaya gönderirdi beni...  

 Annemin mezarının başında sabahladım gecelerce ... Korkusuz olmayı o mezarlıkta öğrendim ben... Toprağını kokladım... Soğuk mezar taşına sarıldım... Çocukluğumu gömdüm annemin  mezarına... Bir de kalbimi... Gözümden yaş akmadı ondan sonra... Sonrası kapkaç; gasp, adam yaralama... Çocuk şube... Karanlık sokaklar... Hatırlamak istemediklerim...

"Felekten bir gece çalalım" demiştik bizim çocuklarla... Arıyorum sabahtan beri kimse telefonunu açmıyor. Sızmış kalmışlardır kesin... Biri açsa da bana ne olduğunu anlatsa...

İlk defa böyle hissediyorum. Dayak yemiş gibiyim... Kolumu kaldıracak halim yok.

Saç diplerim acıyor; sanki saçlarımı yolmuşlar gibi... "Kavgaya mı karıştım acaba ?" diye düşünüyorum. Yüzümde çizikler; çenemde müthiş bir ağrı var... Gözbebeklerimdeki şeytan beni ölüme çağırıyor...

 Kafamın üstünde oturan biri var sanki... İçimde nedenini bilmediğim bir sıkıntı... Kalbim küt küt... Bir günüm  olaysız geçse  kafamı keserim. Ölsem... Yok olsam... Ben de kurtulsam  Pınar da. Ölme fikri beni heyecanlandırıyor...

Kapı çalınıyor... "Polis mi acaba?" diye düşünürken Pınar 'ın sesini duyuyorum:

"Aç kapıyı içerdesin biliyorum!"

Telefonum çalıyor arayan Pınar!  "Keşke sessize alsaydım." diye düşünürken; İstemeyerek açıyorum kapıyı.

Beni itip  hışımla içeri dalıyor :

Sabahtan beri seni arıyorum niye açmıyosun telefonu merak ettim , leş gibi de içki kokuyosun, hani içmeyecektin bi daha bu kadar? Bakayım gözlerine neden gözlerini kaçırıyosun? Yoksaa..."

 Sözünü kesiyorum :

"Kafam olmuş bi milyon, senin dırdırını çekemem sabah sabah, bi sal beni ya bi sal! "

Kafamda uğuldayan cümlelerden kurtulmak için televizyonun sesini sonuna kadar açıyorum :

" Köprü altında tecavüze uğramış ve boğazı kesilerek öldürülmüş, kimliği belirsiz bir kadın cesedi bulundu...Olay yerinde incelemeler sürüyor... "

Kimliği belirsiz duygularımla ve  titreyen vücudumla Pınar' a sımsıkı sarılıyorum...

Sayfa : 6