...
Başlık : GÖKYÜZÜ YERİNDE VE YİNE MAVİ MİYDİ?
Yazar : Emine Aydoğdu

 

   Yeni günün neler getireceğini bilmiyordum. Gece boyunca yürüdüğüm bu ıssız dağda dumanı tüten o evi görünce yönümü değiştirip yorgun adımlarla yürümeye devam ettim. Tepeden eve doğru ilerleyen yola girdim. Evin kapısına geldiğimde, dünyanın sınırına yaklaştığımı hissediyordum. Aramadığım dağ, ova, şehir, kasaba, köy kalmamıştı. Her yola girmiş, her olasılığı denemiştim. Bu zorlu süreçten geriye kalan gittikçe azalan umut ve her dilin anlattığı farklı bir geçmişti. Onlar konuşuyor, ben susuyor, dinliyor ve arıyordum.

“Umut karanlıkta saklanan ışıktır,” diyen o deliyle konuşmasaydım, belki de çoktan vazgeçerdim. Delirmiş bir dünyada, sadece deliler mantıklı konuşuyor. Bütün muradım, karanlıkta saklanan o ışığı bulmaktı. Her gün sıfırdan başlıyordum. Bunun nasıl bir duygu olduğunu bilemezsiniz. Bu evde de yoksa, acaba hiç var olmadı mı? Ben doğduğumda körmüşüm. Babamın annesi öyle söyledi. Sonradan görmeye başlamışım. Bana anlatılanların hepsi kocaman bir yalandan mı ibaretti?.. Düşüncelerim gök gürültüsü gibi korkutuyor beni. Onu bulmak için zamanın yetmeyeceğini düşündüğüm anlar çok oldu. İşte bu nedenledir ki sürekli yollardaydım.

Bütün ergenliğim, gençliğim, onu aramakla geçti. Adını, sesini, kokusunu, yürüyüşünü bilmiyorum. Hiç sütünü emdim mi onu da bilmiyorum. Saçı, gözleri ne renk. Babamın annesi; bir fahişe olduğunu; cehennem alevi gibi kızıl saçlarından ve ateş saçan gözlerinden söz ediyor. Hanım Sultan; zengin bir adamla kaçtığını, sonra da adamı zehirlediğini, Hasan Amca; ince hastalıktan öldüğünü, komşu kadın; kilerde çıkan yangında kül olduğunu, yangını da bilerek çıkardığını, “o hep ölmek istiyordu” diyor. Bekçi: “O bir devlet düşmanıydı, saçlarını kazıdılar, çırılçıplak dolaştırdılar, öldürüleceği gece, sırra kadem bastı, nasıl kaçtı, nereye gitti, kim yardım etti, bilinmiyor. Belki de öldürüp nehre attılar.” Babam; ondan cehennem diye söz ediyor. Anlatılan bu kadar karmaşık ve çelişkili bilgilerin hepsinin uydurma olduklarına inanıyorum. Herkes kendi uydurduğu masalı satıyor bana. Bunu neden yaptıklarını bir türlü anlayamıyorum. Onunla karşılaştığım gün, babamın cehennemini, kendi cennetimi bulacağımı herkes biliyor. Babam: “Cennete ve cehenneme inanmıyorsun, neyi bulacaksın?” diye alay ediyor. O alay etse de yanımda bütün silahlardan daha güçlü bir şey taşıyorum. Dinmeyen ve her geçen gün biraz daha büyüyen öfkemi.

Arayışım sürerken, gördüm, bütün dağları, dağların iniş ve çıkışlarını, yönlerini, sırtımı dağa dayamanın anlamını, tepeleri, çakıl taşlarını, bilmediğim kokuları, sesleri, şehirleri, garları, peronları, aşkı, savaşın sakat bıraktıklarını, yürek parçalayan feryatları dinledim.

Çoğu zaman, gözlerimi körmüşüm gibi yumar, yürürdüm. Bazen bir parkta bazen deniz kıyısında bulurdum kendimi. Hiç kimseyi tanımadığım bu yerlerde uzun saatler boyu beklerdim. Kentlerde herkes evine döndüğünde, ben sokaklarda dolaşırdım. Birinden, ötekine, ötekinden, berikine vururdum kendimi.

Bugün yeni bir gündü, öteki günlerden ayrı mıydı; bir bilmecesi var mıydı bilmiyorum? Sıradan bir gün gibi durmuyordu. Bildiğim tek şey; benim gündüzümle, gökyüzünün gündüzü farklıydı. Bendeki umudu saran gölge, henüz aydınlanmamıştı. Kaybolanı bulmak, birçok şüpheden ve çok az kesinlikten oluşsa da cesaretimi tamamen yok etmemişti.

Evin gıcırdayarak açılan tahta kapısından omzundaki tüfeği bana doğrultan kadını görünce irkildim. Kollarımı istemsiz yukarı kaldırdım. Gözlerinden ateş fışkırıyordu. “Uzaklaş buradan. Bir adım daha atarsan mıhlarım.” Ne tuhaf bir durum. Ölmekten hep korkardım. Şimdi hiçbir şey hissetmiyorum. Korkum sanki yok olmuş. Hatta, ölümün nasıl bir duygu olduğunu merak etmeye bile başladım. Bir adım atıp, merakıma yenilsem mi acaba? Beni bekleyen sonun ne olacağını bilmiyorum. Hayatın en güzel yanı da bu olmalı.

Hiçbir ayrıntının kaçıp kurtulamadığı gözlerini gözlerime çevirdiğinde, nefesim kesildi. Dizlerimin üzerine çöktüm. Bedenimin bütün dikkati kaybolmuştu. Gözlerimi kapattım. Hiçbir şey göremiyordum. Doğduğum ana dönmüştüm. Gökyüzü yerinde ve yine mavi miydi? Bakmaya cesaret edemiyorum.

 

 

Sayfa : 13