...
Başlık : Esrik Roman ADSIZ OZANLAR KENTİ// Serdar Koç (M. LorisLemur M.)
Yazar : (M.Loris Lemur M) Serdar Koç

-XVI-

Biraz da şiirin kökenine değinelim, bir cura bahisle:
Sümer uygarlığı günümüzden 6-7 bin yıl önce tarih sahnesine çıkmıştır. Mezopotamya’da yaşamış kadim kavimlerden biri olan Sümerler bu günkü modern insan uygarlığının da temellerini atmıştır.
Sümerce; Sümerlerin, Güney Mezopotamya’da M.Ö.4.bin yıldan itibaren konuştukları dil olup, tarihte bilinen ilk yazı dilidir.
Tarihte bilinen ilk yazılı şiir örnekleri, yaklaşık 4300 yıl öncesine, Sümerli bir kadın şaire aittir. Sümer ve Akad’ı birleştirerek tarihte ilk merkezi devleti (imparatorluğu) kurmuş olan Akad Kralı I.Sargon’un kızı olan ENHEDUANNA, Sümer panteonunun en saygın ve güçlü tanrısı olan Sin (Ay Tanrısı) Mabedinin Baş Rahibi’dir. (Dikkat edilirse rahibe değil rahip unvanlıdır.) ENHEDUANNA prenses, teolog ve şairdir. Ondan günümüze, kil tabletler üzerine yazılmış 43 lirik şiir, bazı düzyazı metinleri, adının yazılı olduğu 2 mühür ve yüzünün ayrıntılı olarak resmedildiği disk şeklinde bir kireç taşı kalmıştır. Tarihte bilinen ilk şair ve yazardır. Babası Kral I. Sargon’un mezarında 4 şiirle birlikte bulunan Lir’in bugün hala ses verdiği söylenir ki tarihte bilinen en eski lirdir.
ENHEDUANNA’dan 800 yıl sonra yaşamış olan bir diğer Sümerli şair Ludingirra’yı daha çok, yaşadığı devirden 500 yıl sonra Anadolu’da Hititler’in, Suriye’de Ugaritli’lerin ülkelerine götürdükleri şiirlerinden tanıyoruz. Bağdat’a 200 km mesafedeki kadim Sümer son dönemi kent devleti ve Sümerlerin dini merkezi Nippur şehrinde yaşamış olan Ludingirra’dan başka hakkında fazla bir şey bilmediğimiz üçüncü Sümerli şair adı Dingiraddamu’dur.
Sümer şiirinde bu üçü dışında başka şair adına rastlamıyoruz. Çünkü, uzunlukları 50 dizeden az olan ilahilerden, 1000 dizeye yaklaşan mitlere kadar değişen binlerce Sümer şiir metinlerinde şairler imzalarını kullanmadılar.
Bugün Sümer arkeolojik buluntularının toplam sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte, milyonlarla ifade ediliyor. Sadece İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin Çiviyazılı Belgeler Arşivi’nde 74 bin adet kayıtlı parça var. Sümer edebiyatına ait tabletlerin önemli bir bölümünün bu müzede olduğu sanılıyor.
İbranilerin Eski Ahit’lerinden, Yunanlıların İlyada ve Odysseia’larından en az birkaç bin yıl önce; Sümer’de, mitler, destanlar, ilahiler, ağıtlar, atasözleri, fabl, masal, öykü mektup ve denemelerden oluşan zengin edebiyat vardı.
Yazıyı ilk bulan ve yaygın olarak kullanan Sümerlerden günümüze binlerce şiir ve edebi metin kalmıştır. Onu hemen eski Mısır şiiri izler. Sümerlerden birkaç bin yıl sonrasına ait olan; İbranilerin Kitabı Mukaddes’i, Yunanlıların İlyada ve Odysseia’sı, Hindistan’ın Rig-Veda’ları, İran’ın Avesta’sı hep şiirsel metinlerdir. Uygarlıkların sözlü dönemlerinden yazılı dönemlerine geçerkenki ilk örnekler, genel olarak şiirsel metinler olarak karşımıza çıkar.
İnsanlığın konuşmaya başlamasıyla birlikte geliştirdiği ilk dil şiirseldir. Öyle de olmak zorundaydı. Zira ortak belleği taşımanın en güçlü, en kolay aracı şiirdi.
İnsan, diğer türlerden ayrılmaya ve toplumsallaşmaya başlamasıyla, düşünmeye de başlamış oldu. Düşünmenin ve paylaşımın aracı alarak da dil bir zorunluluktu. Ortak belleğin aktarımı için dilin biçim olarak şiirselleşmesi kaçınılmazdı. Giderek gelişecek olan üretim ilişkilerinin başlaması için de,  olmazsa olmaz bir ön koşuldu bu. Aksi takdirde dilin, yani bilginin sürekliliği asla sağlanamazdı.
Haliyle eski çağlarda şiir kamusal bir varlık ve anonim bir ses haline gelmiştir. Bunun sonucu düğünde, bayramda, yasta, cenazede, çalışma hayatında şiirsel bir dil hâkim oldu..
Dolayısıyla, yadsınamaz bir gerçek de ilk insan topluluklarının, büyü metinleri, ayinleri, dini ilahileri, masalları, öyküleri ve destanlarının da ancak şiirsel bir dille akılda tutulabileceği ve gelecek kuşaklara aktarılabileceğiydi.
Yazının icadı ve kullanımı çok sonraki aşamadır. İleride; yazının bulunuşu ve birkaç bin yıllık yaygın kullanımından sonra gelişen; mantığın, bilimin, felsefenin güçlü bir düzyazı diline ihtiyacı vardı ve böyle de olmuştur. Tıpkı toplumsallaşmaya başlayan ilk insan sürülerinin dile ve bu dilinde şiirselliğe ihtiyacı olduğu gibi. Bu da öznel bir tercihten değil, bir zorunluluktan ortaya çıktı.
Şiir, müzik ve dans ilk dilin muhteşem üçlüsüdür. İlk sözel dünyadaki, şiir, müzik, dans sarmalı; gerçeğin apayrı bir temel algılama biçimiydi.
Modern insan uygarlığının öncülü olan ve bugün ki modern insan uygarlığının belli başlı bütün kurumlarının ve kültürel alt başlıklarının nüvelerini barındıran Sümer uygarlığı, tarihin bilinen ilk insan medeniyeti olsa gerek. Bugünkü Irak coğrafyasında Mezopotamya’da (iki ırmağın arası) başlamış ve hayat bulmuştur. Bundan 5-6 bin yıl önce yazıyı bulmuş ve yaygın olarak kullanmıştır. Yazı, M.Ö. 2.inci Bin yıl da bütün yakın doğuya yayılmıştır.
Elbette bugünün şiiri, o çok eski bilinmeyen çağlardaki; ilk, basit, çocuksu, şiirsel konuşma dilinin çok ötesindedir. Çok gelişkin, incelmiş, apayrı bir dildir bugünkü şiir dili. Hatta bir karşı dil, karşı anlam, karşı bilim de denilebilir. Aklı zorlayan, sağduyuyu aşan dilin bir başka boyutu, varoluş anlamının sınırlarında dans eden, manayı çatlatan, hakikati arayan bir dil.
Günümüzde yeni şiir, daha gelişkin daha yetkin bir bilim dilinin de öncülü olacaktır. Tıpkı, ilk şiirsel dilin ilk bilim dilinin yol açıcısı olduğu gibi…
İnanıyorum ki, daha gelişkin bir bilim diline şiirin sınırları aşılarak ulaşılacaktır. Ulaşılmalıdır. Çünkü bugünkü dilin olanakları, artık bilimin gelişimi için yeterli olamamaktadır. Daha gelişkin ve daha yetkin bir dile ihtiyaç vardır. Bunun yolunu da şiir dili açacaktır. Zaten bilimsel felsefi metinler, yeni bir şiirselliğe doğru yol almaktadır. Bilim, bugünün şiir dilini aşarak, kendisine daha yeni, daha üst bir bilim dili yaratabilir. Bu, başta kuantum fiziği ve izafiyet fiziği olmak üzere modern fizik ve giderek yeni felsefi dilin anlatım olanaklarını sonuna kadar zorlamasıdır. Aslında, modern fiziğin ve yeni felsefenin kavramları da yeni bir şiir dilinin kapılarını zorluyor.
Bugünkü bilimin, dünden daha fazla şiire ihtiyacı var. Bilim, şiirsiz kendine yeni bir dil bulamaz. Şiir de bilimsiz üşür.
İnsan bilinci kendisini yeni bir dile; yeni bir algılama düzlemine doğru yükseltirken, çok zorlanacak ve sıkıntılı bir süreç olacak bu.
Nasıl insanlığın ilk kültürel basamağı dili geliştirmekse, ikinci büyük basamakta yazının icadı olmuştur. On binlerce yıl şiirsel bir dille demlenen insanlık, yazının kullanımını izleyen birkaç bin yıllık bir süreçte matematiği, bilimi, felsefeyi, mantığı geliştirmiştir. Üçüncü büyük kültür sıçraması matbaanın icadı ve matbuatın yaygınlaşması ile gerçekleşmiştir. Böylece okuma yazma hızla yaygınlaşmış ve birkaç yüz yıllık bir süreçte sosyal devrimler, aydınlanma ve teknolojik devrim gerçekleşmiş ve sosyalizmin kapısı aralanmıştır. Kültür tarihinin dördüncü büyük basamağı ise Internet çağıdır. Yeni başladı ve sonuçlarını ilerde göreceğiz. Kral çıplak artık.
Şimdiden bir öngörüde bulunmak zor olsa da yeni bir bilinç sıçraması beklemeliyiz. En azından şunu söyleyebiliriz; birkaç yüz yıl sonra “Internet Arkeolojisi” ile uğraşacakların işi kolay olmayacak.
Aslında biz, Sümer şiirinden bahsederken, “Şiirin Arkeolojisi” de diyebileceğimiz yeni bir alana girdik. Şiirin arkeolojisi demişken de son olarak şunu ekleyelim.
Almanya’da yakın zamanda aynı bölgede bulunan 3 flüt, 25 bin yıl öncesine tarihlendi. Yani Buzul çağına... Flütün olduğu yerde, müzik; müziğin olduğu yerde şiir vardır kaçınılmaz olarak. Kim bilir belki dans da…
Binlerce yıllık buzul çağını atalarımız nasıl aşarlardı yoksa? Kavalın nefesi olmasa!

Dipnot:
Sümer tabletlerinin yüzde doksandan fazlasının kral mektupları ve ekonomik nitelikte; senet, makbuz, ticari anlaşma, sözleşme, irade beyanı, vasiyetname, işçi isim ve ücretleri, mal listeleri, mektuplar, bina ve adak yazıtları, sözlük, matematik, tıp, hukuk ve büyü ile ilgili metinler olduğu, geri kalanının ise edebi metinler olduğu tahmin ediliyor. Bütün bunlar; diyorit taşı, tuğla, vazo, koni, kil tablet, levha v.b. üzerine yazılıdır. Milyonlarla ifade edilen bu büyük arkeolojik mirasın tamamının okunmasından henüz çok uzak olunduğundan, aslında bir sayısal oranlama yapmakta çok zordur.
Sümer dili geç çözülmüş zor bir dildir ve Sümeroloji araştırmaları henüz yüz yılık bir geçmişe sahiptir. Bir Sümeroloğun çok uzun yıllarda yetiştiği düşünülürse işin zorluğu daha iyi anlaşılır.
Yüz binlerce Sümer çivi yazılı metni okunmayı beklemektedir. Bir de Sümer tabletlerinin çoğunun yağmalandığı, dünyanın pek çok müzesine ve koleksiyonuna dağılmış olduğu düşünülürse; farklı parçaların araştırılıp üzerinde çalışılması, kopyalanıp numaralanıp yan yana getirilmesi, aynı metnin diğer kopyaları ile karşılaştırılması, eksiklerinin tamamlanması, çözümlenip bir sonuca varılması, uygun çeviri, yorum ve senteze ulaşılmasının; uzun yıllar alan çok zahmetli ve çileli bir süreç olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu aynı zamanda ömrünü Sümeroloji’ye adamış bir avuç insanın da başarı öyküsüdür.

Siz olsaydınız bu romanı nasıl sürdürürsünüz?

info@bulutyazardergisi.com.tr

 

Sayfa : 16