Z Kuşağı
Z Kuşağına Yazmak İsteyenlere!
Z kuşağı ve Z kuşağı için yazmak isteyenler,genel yayın ilkelerimiz çerçevesinde ürettikleri yapıtları
info@bulutyazar.dergisi.com.tr
adresimizden bize ulaştırabilirler
100.YIL ÖZEL SAYI :27 CUMHURİYETE TAŞIYAN KADINLAR
Ş.NEZİH KULEYİN VE ANKARA
Ş.Nezih Kuleyin'i konuk ettiğimiz bu sayıda Ankara Anıtkabir hakkında yazılarımızı yazılarımızı ve Anıtkabiri tanıtan videomuzun yanısıra öykü, şiirler
LTO(lütfen tıklayarak okuyunuz) https://www.bulutyazardergisi.com.tr/
LTİ(lüfen tıklayarak izleyiniz)İhttps://www.youtube.com/watch?v=PDUkLaAAGPE
BEN EN ÇOK ÇOCUK SESİNİ SEVERİM
Elimde Zeynep Ela Demirel’in “Miray’ın Uçurtması” adlı kitabı var…
Zeynep Ela Demirel’in kitabı, okulunun düzenlediği etkinlikte daha önce okumadığı bir kitabın resimlerinden yola çıkarak kendi hikayesini yazmasıyla oluşmuş. Hikâyede arkadaşlığın, yardımlaşmanın, oyunun güzelliğini vurgulayan kahramanlara, uzayın derinliklerinde kötüyü, kötülüklerin çevreye verdiği zararları anlatan cadılara bir kız çocuğunun gözünden bakıyoruz. En leziz gıdaları olan oyunlarını çeşitlendirmek isteyen iki arkadaş kendi uçurtmalarını yaparlar. Tarihi iki bin üç yüz yıllık olan renkli, ipeksi yapısıyla dans eden uçurtmaları kim sevmez ki? İki arkadaş da uçurtmalarını çok sever ve onlarla sohbet ederek oynarlar. Ancak bir süre sonra uçurtmaların ipleri birbirine dolaşır ve olaylar böylece başlar.
2024 YILI 14 ŞUBAT DÜNYA ÖYKÜ GÜNÜ BİLDİRİSİ
2024 YILI 14 ŞUBAT DÜNYA ÖYKÜ GÜNÜ BİLDİRİSİ
Lütfiye Aydın
Öykü yazanlara, basanlara, okuyanlara; üstüne kafa yoranlara, kısaca bütün öyküseverlere Dünya Öykü Günü kutlu olsun.
Sözlükler “Bir olayın sözlü ve yazılı olarak anlatılması” diye tanımlasa da bunca basit değil; aksine karmaşık bir dilsel yapıntıdır öykü. Çok uzun ya da çok kısa olabildiği gibi hiçbir kalıba sığmayacak denli geniş ve derin bir türdür. Kimi kez anlamda anlamsızlık ya da tam tersi anlamsızlıkta anlam içerir; kimi kez komşu avlusu kadar açık bir masal kapısı kadar da kapalı, gizemlidir kimi zaman: ’Kara’ ya da satirik, grotesktir; belki bıyıkaltı gülümseme, belki geçmişin tutanakçısı ya da geleceğin habercisi. Özce, bir tılsımdır öykü. Ele avuca sığmayan hikâye sözcüğü bire bir karşılamaz diyenler; “Hikâye yazılır öykü anlatılır” ya da “Öykü yazılır, hikâye anlatılır” diyenlerin sınırlandırıla maz bence; çünkü yepyeni bir 20 yüzyıl ışımasıdır bu tür. Gerçeğini kendi içinde gizleyen, yani hikayenin sınırlarını parçalayıp bağımsızlığını ilan eden öykü, eski ya da yeni sözcük ayrımı yapmadan kusursuz yapı taşlarıyla oluşturulduğunda unutulmaz bir dil anıtıdır. Geçmiş zaman hikayelerinden izler taşımasına; Destan Çağı’nın yerine geçen romanla, hatta şiirle akrabalığına karşın, bunların hepsinden soluklar taşıyan ama asla onlardan olmayan bir kusursuzluktur. Didaktizmden uzak bir gerçekçilik; sorumsuz olmayan bir düşçülük ya da serüvencilik; kısaca iyilikten, güzellikten, insancıllıktan kopmayan yer yer romantik, kimi kez bıyıkaltı bir gülümsemedir öykü. Bütün yazınsal türlerden izler taşıyan; tiyatroyla hısım, sinemayla ahbap, şiirle kapı komşu bir gerçeklik. Canı istediğinde Üç Birlik Kuralı’na uyan, değilse buna da boşveren; dramatik olabildiği kadar da romantik, gerçekçi ya da fantastik olabilen öykü, kendi istediği kadar uzun ya da kimi zaman bir paragrafa sığacak kadar kısa da olabilen salt bir kurmaca, kimi kez de bir gerçekliğin yeniden üretilmesiyle oluşabilen bir yapıntı. Sırasında yazarına bile isyan bayrağını çekip kendi sonunu belirleyen bir anarşist, ya da bir inanmış kadar kuralcı olabilen öykünün, eski dostlarımız olan bildik halk hikayelerinden, masallardan istediğince etkilenmesi ya da onlardan hareketle kendisini yeniden var edebilmesi de özgürlük alanlarındandır. Yazın tarihinin bugüne taşıdığı uzunlu kısalı bu anlatılar zaman içinde arkaik köklerinden kopmadan bağımsızlaşmayı başaran öykü, kimi kez özünde roman potansiyeli; dokusunda, başka sözel kurgulardan, farklı sanat disiplinlerinden izler taşıyabilen gencecik bu yeni zaman güzeli, kimi kez Sait Faik’in “Son Kuşlar” ı gibi gelecekten haberler veren çağdaş bir kahin, çoğunlukla da kısacık bir anda kocaman bir ömrü yansıtan prizma ya a kaleydoskoptur. Bireyi tersyüz etmeden ama insanın içinin çok derinine gömdüğü insani gerçeğini zarif bir ustalıkla ortaya çıkarabilen; yargılamayı değil anlamayı, insanı sevdirmeyi önceleyen öykü, hangi yaştan, hangi sosyal katmandan, hangi kişilik özelliğinden olursa olsun, somut koşulların biçimlediği bireyi, yan tutmadan estetik biçimde; sırasında gerçeklerden imgeler süzerek ya da imgeleri gerçekliğe dönüştürerek, eksenine aldığı bireyi kusurlarını abartmadan, yüceltmeden, acımasızca yargılamadan ama sağlam bir algılama, kesinlikle sevecen bir duyguyla anlatan ya da olanca sahiciliğiyle anlatan bir tür. İnsanın kendisiyle/ başkalarıyla ilişkilerini sergilerken, şiirden ve öyküden esintiler taşısa da ne sahne oyunudur ne de mensur şiir. Tıpkı müzikteki ayinler, methaller, kar-ı natıklar gibi büyük müzikal formlardan kaçarak bireyselleşen şarkıyla benzetecek olursak, bu yanıyla bireyi sözle anlatma misyonunu yüklenir. Büyük hacimli halk hikayelerinin çağdaşlaşmasıyla gelişen, en sivil yazınsal türlerden olan öykü, görkemli kahramanları, olağanüstü varlıkları, kibrinden yanına varılmayan ekabiri değil; her yerde, her an karşımıza çıkabilecek ‘küçük insan’ı anlatırken, seçkin diye bildiğimiz kimselerin küçük yanlarını da sakınmasız ortaya koyar. Kısacık zamanlarda okunabildiğinden anlık sevinçler verdiği sanılsa da unutulmaz güzellikler, kalıcı sevgiler sunar: Adı Eskici, Sıcak Su, İpekli Mendil’dir ya da Sarısıcak, Havva, Barış Adlı Çocuk, Aşk-ı Muhabbet Sevda, İmbatla Dol Kalbim, Gül Mevsimidir, Dullara Yas Yakışır, Hüsnüyusuf Güzellemesi, Çiçekler Korunağı…daha bir nice güzellik…
Özetle, öykü yazınsal rönesanstır. Hep yüceltilen olağanüstü kimliklere yakıştırılan olağandışı olaylar yerine; karmaşık yığınların dolgu maddesi olan büyük insanlığın yapıtaşı insan tekini karmaşık cemaatlerin emir kulluğundan çekip çıkararak, bireyselliğinden kaynaklanan benzersizliğini anlatan yazınsal bir şölendir; kimi kez ağıt kimi kez türkü, şarkı, destan gibi şiirsel tatlarla anlatıldığı için, Cemal Süreya’ya göre “Şiirin uzun saçlı kızkardeşi“ dir. Bakmayın ufak tefekliğine; ele avuca sığmaz, harika bir çocuk olduğu kadar bilge bir yetişkindir de öykü. Özetle, yaşamdır; yaşamın en çarpıcı anlarının anlatımıdır.
Çehov’dur, Henry’dir, Maupapassant’dır, Faulkner’dır Mallaparte’dır, Turgenyev’dir; Kafka’dır, Jack London’dur, Hemingway’dir, İvo Andriç’tir…
Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Sabahattin Ali, Sait Faik, Orhan Kemal; Yaşar Kemal, Samim Kocagöz Vüsat O.Bener, Bilge Karasu, Haldun Taner, Nezihe Meriç, Necati Cumalı, Tarık Dursun K,Nahit Eruz, Nursel Duruel. Füruzan, Ayla Kutlu, Burhan Günel, Erendiz Atasü, Cemil Kavukçu, bu günün kurucularından Özcan Karabulut’tur.
Yaşamın en çarpıcı anlarının büyülü anlatımı olan bu ufacık tefecik türün elinden tutarak hak ettiği yere taşıyan, bir avuç arkadaşıyla birlikte Dünya Öykü Günü’nü kurumsallaştıran yazar Özcan Karabulut’a, bugün, bu günü düzenleyip bir güzellik olarak bizlere sunan ozan/yazar Aydın Şimşek’e, öyküye omuz veren yayıncılara, bu çağdaş türe arka çıkan yazar örgütlerine teşekkürler.
Dünya Öykü Günü, yeniden kutlu olsun.
TÜRKİYE YAZARLAR SENDİKASI DÜNYA ÖYKÜ GÜNÜ BİLDİRİSİ
İnsan, doğduğu anda aldığı ilk soluğun ardından attığı çığlıkla “yaşıyorum” mesajını iletir: Dünyanın en yalın, en kişiye özgü, çevresine umut dağıtan ilk öyküsüdür bu.
Doğmak ve yaşıyor olmak tükenmeyen bir öyküdür.
Zaman, doğa, toplumsal değerler, yakınlarımız, içimizde köklenen ilişkiler, inançlar, sorunlar… Dahası, duyguların bağlaşmasından gelen olumlu, olumsuz birikimler, içsel çelişkiler…
Ve eklenebilecek daha pek çok şey, öykünün kaynakları olabilir. İnsanlık hallerini düşünsel ve duygusal algı sınırlarının sonuna kadar yorumlayan öykücü; yansıtma yeteneğiyle birlikte, özenli dil, farklı anlatım biçimleri, inandırıcı kurgu ile öykü sanatının emekçisi olarak kendi farklı dünyasını yaratır.
Öyküyü; anlatı konularıyla, sınırları en geniş yazın türü olarak niteleyebiliriz. En oylumlu metin olarak nitelendirilen roman, teknik kurgusu yönünden öykülerden oluşan bir bileşimdir. Bu sanat, insanlığın her çağında var olan şeylerle; varsayılan kurgusallıkları kapsadığı gibi; canlı cansız, gerçeküstü, yalın gerçekleri de duygusal yönden derinleştirir. Yalnız yazarını değil, gözüne ve oradan içsel dünyasına ulaştığı okuru da sıradanlıktan çıkarır. Genellikle küçük oylumlu sayılan bu yazın türünün yaşamımızdaki yerini senede bir gün toplumsal etkinlikle onurlandırmayı, anlamlı bir değerbilirlik olarak nitelendiriyor, bu yolda harcanan emeklerin sahiplerine saygılarımı sunuyorum.
Metinlerin gözümüzün önünde sıradan işaretlermiş, harflermiş, sözcüklermiş gibi sessiz ve onurlu duruşlarından; yaşam boyu yorumlanacak duygulanımlar yaratanlara, yazının içerdiği “saklı cevher”i üreten sanatçılara ve okurlara ne mutlu. Gün bizlerin…
Yüreğin bir ince dalı var ki,
Öyküler sürgit titretecektir.
Yazarın emeği, yeni olay, algı, yorum ve anlatımla bütünleştiğinde; bilinen şeylerin başka yüzlerini keşfetmenin coşkusu, okura bir armağan olarak yansır. Dahası… Öyküde insanları tiryaki kılmak gibi bir özellik de vardır. Bu yüzden öykücüler, kuşaklar boyunca yeni anlatımları sanat dünyamıza sunarak, algımızı yüceltir, derinliğimizi artırırlar. Her yaştaki insanı etkileyen bu dal, onu daha duyarlı olmaya yönlendiren içerikleriyle; yaşamın her aşamasında okurun özlediği/ özleyeceği lezzeti sunarak; uzun- kısa, acı-tatlı, örseleyici yahut onurlandırıcı içerikleriyle… Ödüldürler. Paylaşıldıkça; bireyin, halkların, insanlığın ortak mirası olan dillerin sahipleneceği bu armağanlar kuşaktan kuşağa aktarılma onurunu kazanırlar.
Söz denen yoğun cevher, kendini sürekli üretip renklendiren zihinsel güçle birleştiğinde, billur bir kaynak gibi canlı ve coşkulu yeni gönül şenlikleri oluşturur.
Söz sanatının erken kanatlanmış yavrularıdır öyküler,
Engin özgünlükler yaratan duygularla,
Çatlayan tohumu, belleğimizin
Şiirle roman arası bir yolda yürür.
Bin bir kez çeşitlenir.
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı ardından, 14 Şubat dünya öykü gününü var edenlerle yaşatanları kutluyorum.
AYLA KUTLU