...
Başlık : Tavhane Çocukları
Yazar : Betül İğdeli

Asi Lotus Çiçekleri olarak da anılan Ankara’da bir vakitler polisin bile giremediği suç bataklığına dönüşen şimdilerde kentsel dönüşümle beton bloklar ormanına çevrilen semtlerdeki her türlü haksızlığa karşı çıkarak görülmemiş bir direnişte bulunan çocukların anlatısıdır.

Roman, “devleti yönetmek medyasız” olmadığı için kullanılan dördüncü kuvvet basının asparagas haberleri ile başlar. Toplumsal ve siyasal duyarlığıyla yazan Adnan Gerger romanlarında metaforik imgeler kullanır. Toplumun balık hafızasını temsil eden Bellek köyüdür. Roman artık hafızalardan silinmiş, resmi kayıtları yitirilmiş Bellek köyündeki olayları sözüm ona aşk macerasından doğduğu katliamın yansıtılmasıyla başlar.

Bir düğün gününde derin devletin temsilcisi yüzü yırtıkların yaptırdıkları katliamı gizlemek için medya ile politikacılar işbirliği yaparlar, zira girift çıkarları ortaya dökülmemelidir. Siyasetçi seçileceği seçim bölgesindeki zalim toprak ağalarına, onlarsa güçlerini korumak için yüzü yırtıklara, politikacı da güven verecek imajını sağlamak için medya patronuna ihtiyaç duyacaktır. Medya patronu ise kredilerle beslenecek ve bazı basın mensupları da ekmek paraları kazanmak için gazeteciliklerini unutarak egemenlerin hizmetlerine koşacaklardır.

Bellek köyünde düğün için hazırlık yapılmış, erkeklerin camide namazda kadınların da ortalıktan çekildiği sırada meydan çocuklara kalmıştır. Kahramanımız Encam Mardin’in meşhur hayalet şekerinden yemek isteyen kardeşi Elif’e ikram için hazırlanan şekerlerden alır. Dayısı Salih Reisin veliahttı Muhammet buna öfkelenerek Encam’ı kovalar. Tesadüfen ezan okunduğunda mezarlığın yeşilliklerinde kafa çekmeye giden zurnazen Aşküfledi çocukların arasına girer. Bu sırada silahlı adamlar düğünü basmış camidekileri, korkuyla mezarlığın yanındaki tarlaya koşan çocukları ve tüm kadınları taramışlardır. Aşküfledi, Encam ve Narin’i korumak için kendini siper ettiğinden ölmüş, bu sayede köyden yalnız bu iki çocuk kurtulmuştur. Gelen askerler her ikisini de hastaneye kaldırırlar.

On köyün beyi Salih Reis, Ömer Ağa’nın köylülerinin göç ettiğini duyunca kızmış diğer ağaları toplayarak konuşmak için yemek vermek istemiştir. Ama oğlu Sedat pusuya düşürülerek öldürülmüştür. Ömer Ağa’nın korucu olması üzerine aşiret mensuplarına devletin verdiği yepyeni silahlar dağıtılmıştır. Aradan altı ay geçtikten sonra sulh yapmak için gelen istekler üzerine kızı Nazlı'yı eş olarak istemiş üstelik hakkı olan arazilerden de vazgeçmiştir; aslında Salih Reis Ömer Ağa'nın yüzü yırtıklarla görüştüğünden haberi yoktur, ava giderken avlanmıştır. Düğündeki katliamla on beş yaşındaki kızını kurban veren Ömer Ağa bu olaydan sonra Ömer Reis olarak anılacak yörenin tek muktediri olacaktır.

Katliamda ölenlerin cenazesi kaldırılırken kurtarılan çocuklar Bellek’ e dönerler. Amcaları yeğenlerinin kurtulmasına sevinerek onları da alarak Ankara Mamak’taki gecekondusuna gelir. Ortaokula başlayan Encam’ ın kıyafetleri üstünden dökülür. Ceketi de askere gitmeye hazırlanan emmi oğlunundur üstünde palto gibi durur. Öğrenciden çok bir dilenciye andıran Encam bir güvercin gibi ürkerek sağına soluna bakarak ilerler. Okul bahçesinin ortasında kalakalmıştır. Yabancı bir yerde tanıdığı kimsesi olmayan ve üzerine gelen bir kalabalığın ortasında savunmasız kimsesiz bir çocuktur o. Okulda yaşadığı ayrımcı yaklaşımlar, anlayışsız öğretmen ve öğrencilerin itici tutumları yüzünden, kendini köy meydanında tarayanlar gibi, kötü hissederek okuldan uzaklaşacaktır.

İki kardeş şehrin merkezindeki Kızılay’ı görmek isterler. Encam ve Narin askere gidecek amcasının oğluyla Maltepe’ de dolaşırlarken delikanlı çocuklara beklemelerini söyleyerek ortadan kaybolur. Zavallı çocuklar beklerken sıkılırlar, Kızılay’a kadar yürürler ve büyük bir alışveriş merkezini gezmeye başlamışlardır. Bir oyuncakçı dükkanını görünce de şaşkına dönmüşlerdir. Köylerinde çöpleri karıştırırken buldukları ezik büzük oyuncaklardan sonra sepete doldurulan bu oyuncaklar sahicidir.

sarı saçlı bir bebeğe elini uzattığında mağaza sahibi onu tokatlarken geldikleri yere def olmalarını söyleyerek mağaza görevlisinden güvenliği çağırmasını ister. Kardeşinin dayak yemesine içerleyen Encam, adamın suratına kafa atarak burnunu kanatır ve Narin’in elinden tutarak kaçarlar. Güvenparka gidecek kaldırıma çıkacakken , ayağından çıkan terliğin peşine düşünce bir arabanın çarpmasıyla havalanarak yere çarpıp ölür. Etraftaki insanlar faciayı bir sirkte hayvanları izler gibi boş bakışlarla seyrederler. Bu arada çocukların peşine düşen dükkan sahibi de gelerek Encam’ın nezarete atılmasına yol açar.

Nezarethanede çocuk çetesinin arasında kalan Encam hiç konuşmaz. Polis çocukların elebaşına yiyeceği teslim edince çocuklar ona bir şey vermeden yerler. Polis onu sorguya çektiğinde soruları anlamadığından cevap veremez ancak okula gidip gitmediğinin sorusunu anlar ve okulun adını verir ve amcasının adresine ulaşırlar. Ancak aç olan Encam bayılınca kendini hastanede bulur. İyileştiğinde hemşireler aldıkları yeni kıyafetiyle ve verdikleri harçlıkla onu uğurlarlar. Amcasının evi kentsel dönüşüm merkezinde olduğundan yıkım ekipleri gelmiş, gecekonducular da evlerinin yıkılmaması için harekete geçmişler, ortalık savaş alanına dönmüştür. O hengamede Encam, otobüsten inmeden Ulus’a dönecektir.

Akşama kadar sokaklarda dolanır, o gece onu iki mafyatik tipte kişi yakalayarak bir çocuk çetesinin lideri olan romanın ikinci çocuk kahramanı olan Kopuk’a satarlar. Tavhane çocukları efsanesine yol açan Kopuk, babasının yüzü yırtıklar tarafından alınmasından sonra ona ulaşmak için yeraltı dünyasında olan ve çocukları da çalıştıran bir bilge çocuk gibidir. Adamlar Encam’ ı getirdikleri için Kopuk’ tan paralarını alırken babasını kendilerinin de aradıklarını ve yakında ona kavuşacağını da söylerler.

Aradan beş yıl geçer, Encam memleketlisi Kopuk’ la çok yakın arkadaş olmuştur. Çocukların reisi olan Kopuk çok bilgilidir. Okuma yazma bilmeyenlere okuma yazma öğretirken bilenlerin daha çok öğrenmesine gayret eder, Encam’ a öğrenmek istediği İngilizceye çalıştırır. Üçyüz sözcük bilmesinin yeterli olacağını söyler. Diğer çocukların girmesine izin vermediği odası kitap doludur ve kesik kesik zurna çaldığı zaman Encam, tanıdık bir ses işitir ama nereden çağrışım yaptığını çıkaramaz.

Bir akşam Kopuk’ un her zaman çocuklara yaptığı kitap okumaları sırasında gelen zebella gibi iki adam çocuklarla “Tosuncuklar âlimmiş” diye dalga geçince Kopuk çok sinirlenir. Kopuk’ a meydan okuyunca sekiz ile on üç yaşlarındaki çocuklar önüne dikilirler. Adamlardan biri Encam’ a tecavüze yeltenince Kopuk ikisini de vurur ve çocuklar kaçarak kentsel dönüşüm için boşatılan bir mahallenin metruk binasına yerleşirler.

Yazar, ateşte yaşayan sürüngenler olan semender metaforunu klasik edebiyattaki aşk ateşinde yana aşıklardan, yeraltı dünyasının karanlık adamlarına çevirir. Semederlerin zehirli dili bitirimceyi öğrenen göçmen çocuklar Hıdırlık Tepe, Çinçin, Hacıdoğan mahallelerine Tavhane demeyi de öğrenmişlerdir. İlk sahiplerinin kentin daha güzel semtlerine taşındığı bu mahallelere kimisi savaştan kaçan, kimisi yoksulluktan kimisi de kan davası, devlet baskısından bıkıp büyük şehre göçenlerin yerleştiği göçmen mahallelerine dönüşmüştür.

Gerger, hümanist ve realist bir roman yazarı olarak yazın ve sanat felsefesini de romanın akışını bozmayan bir edayla aktarır. Romanda tanrı anlatıcı kullanılsa da bir haber portalında Tavhane çocuklarının romanını yazarak tefrika etmeyi düşünen gazeteci Elif Durudağ’ ın karşılaştığı belge ve bilgileri sağlayan ve çocukların yaşamını yansıtan asıl anlatıcı Faruk Bey’dir. Romanın bir diğer izleği roman kahramanlarıyla iç içe geçen müzik izleği olup metaforu zurnadır. Realizmin yanı sıra roman kahramanlarında, soyaçekimle zurnazen Aşküfledi-Yasin, Faruk-Yakup ve Kopuk-Murat ile natüralist karakterlerle de karşılaşırız.

Aşküfledi kardeşi Yakup’ u aramak için Ankara’ya geldiğinde de onu ararken Konservatuar hocası Gülkafa Nusret öğretmeniyle karşılaşırız. Güzel sesli Suriyeli Cemal ve abisi piyanist Ahmet’ te bu epizotta karşılaşacağımız karakterlerdir. Aşküfledi kardeşi Yakup’ un okuyarak savcı olmasını ister. Ama yüzü yırtıkların yönlendirmesi ile adalet dağıtan savcı değil istihbaratçı olan Yasin, anlatıcımız Faruk’tan başkası değildir.

Sınır köylerde değişmeyen tek şey korucu olmayan insanlara yönelik askeri operasyonlardır. Sultansu köylüleri, Bozan Ağa’larının çevirdiği dalaverelerin sonucunda pes eder, çocuklarını okutmak bahanesine sığınarak köyü terk ederek topraklarını bırakırlar. Köyde kalanlar toprağın küsüp çoraklaşmaması için gidenlerin toprağını da işlemeyi sürdürürler. Yasinlerin evi de kalan beş haneden biridir. Yasin kardeşi Yakup fakülteden mezun olunca yedi yıldır beklettiği sevdiği kadın Pelin ile evlenecektir. Düğüne yapılan baskından yalnız zurnazen iki kardeş kurtulmuştur. Yasin bilerek öldürülmemiş, ibreti alem için bırakılmış, Yakup güvenlik güçleri tarafında derdest edilerek götürülmüştür.

Yasin kanlı duvağıyla delik deşik olan Pelin’in cesedi kucağında çürüyene kadar bekler. Kırk gün kırk gecenin ardından ağzından öyle sesler çıkartır ki adı Aşküfledi olarak dört bucakta duyulur. Kardeşinden haber alamayan Yasin onu Ankara sokaklarında aramaya başlar. Zurna sesi duyunca Konservatuara giderek Yakup’u görmek ister. Burada Gülkafa Nusret Uluses hocayla karşılaşır. Hoca’nın gel bende kal, beraber arayalım teklifi üzerine kardeşini bulamayacağını anlayarak köyüne döner.

Gülkafa emekli olduğundan lojmanı boşaltırken yabancısı olduğu bir dilde, yanık bir ses duyar, eğitimsiz olsa da nağmeleri olağanüstü olan sesin sahibinin çöp toplayan bir çocuk olduğunu görür. Ona eğitim vermek ister. Ancak çocuk onu takip eden Gülkafa’ dan kaçar, onu eğitmek için evine çağırdığını söyleyince de çocuk ondan korkar. Sonunda Gülkafa Nusret Öğretmen, adının Cemal olduğunu öğrendiği çocuğa müzik eğitimi alması için yardımcı olacağını anlatabilir. Cemal abisi Ahmet’ le konuşmasını isterken çocuğu çalıştıran çete elemanları Gülkafa öğretmenin polis olduğundan işkillenerek ikisini de vurarak öldürürler.

Cemal, Ahmet ile Suriye’den gelmiştir. Ahmet, evindeyken piyano çalan ve bu alanda eğitim almak isteyen biri olsa da ailesini kaybetmiş, yolda kendileri gibi kimsesiz çocukları da himayesine alarak Türkiye’ye gelmiştir. Göçmen çocuklar kağıt toplayıcılara hizmet ederek karınlarını doyurmaya çalışmaktadırlar. Kopuk’a kardeşi Cemal ve diğer göçmen çocukları satmak istemiştir. Aslında Fransa’da eğitim alabilmek için gittiğinde kardeşi ile diğer göçmen çocukların Kopuk’ un himayesinde kalmasını düşünmüştür.

Tavhanede bir depo sayısal teknolojiyle desteklenen para basma makineleriyle darphaneye çevrilmiştir. Kopuk ve Encam buranın dış güvenliğini sağlarlar. Basılan paraların dışarı çıkarılmasında Kimya Mühendisleri adıyla maruf bir kalpazan çetesiyle anlaşmışlardır. Çete elemanları para basmak ve pasaport gibi değerli evrakların sahtesini düzenlemekte ustadırlar. Polise yakalanmadan işleri kolayca yürütürler. Encam’ la Kopuk sırt sırta vererek isimlerini yeraltı dünyasında duyurmuşlar hem de iyi dost olmuşlardır. Kopuk yüzü yırtıkların tepesindeki kişiye ait bilgilere ulaşmıştır.

için yurtdışına kaçmak isteyen kafadarlarımız tenha olduğundan Kimsesizler mezarlığına gidip sohbet ederlerken Kulaksız’ la karşılaşırlar. O, Bentderesi’nde çalışan gece hayatının olduğu pavyonlar ve randevu evlerindeki kadınlara erketelik yapan ve on dört tane adamı olan biridir. Kulaksız bir gün nişanlısı tarafından satılan bir kızı kurtarmaya kalkışınca kızın ailesi tarafından polise ihbar edildiğinden başı derde girmiştir. Kulaksız Kopuk’a başından geçenleri anlatırken; Kulaksız’la beraber toplumsal gerçekçi Suat Derviş’ in romanlarında ki sokaklarındaki yaşamı çağrıştıran Çankırı caddesinin arka sokaklarında dolaşırken kuytulardaki derin karanlıktan korkarız. Gazeteciliğin verdiği gözlem ve deneyim yazara canlı bir üslup kazandırmıştır.

Savaşta bilgisi, becerisi, yeteneği ve mesleği ne olursa olsun göçmenler çaresizdir. Kimsesiz kalan çocuklar da çetelerin eline düşerek kullanılırlar. Romanı tefrika etmek isteyen Elif, çetelerin kimsesiz ve göçmen çocukları kullandıkları gibi uluslararası illegal örgütlerin bu çocukları savaştırdığını bildiğini Faruk’a söyler. Bunun üzerine Faruk helalleşmek için oğlu Murat-Kopuk’ a haber yollar. Kopuk belgelerin çoktan yurt dışına çıktığını, kendisini oğlu olduğu için değil yüzü yırtıkların tepesindeki adam olarak belgeleri almak için çağırdığını ve bütün değerlerini sattığı için kendisinden tiksindiğini söyleyecektir. Anlatıcımız Faruk yurt dışına çıkmak için hazırlanan Encam’ la Kopuk ’un hazırlıklarını boşa çıkartacak, Elif de romanını tefrika edemeden hepsi bertaraf edileceklerdir.

Sonuç olarak göçmen çocuklar iletişim için ana dilini kullanamamaktan iletişimde zorlanmaktadırlar. Çocuklar sosyalleşememekte ve eğitimlerini tamamlayamamaktadırlar. Antik dönemde Ispartalıların dilsizleri uçuruma itmeleri gibi kamuoyu onların sorunlarını görmezden gelmektedir. Kimsesiz göçmen çocukların çoğunluğu çetelerin eline düşmekte ve yasadışı işlerde kullanılmaktadır. Yıllar önce kaybolan küçük Ayla gazetelerin manşetlerinden düşmezken, günümüzde çocuklara ilişkin haberler gazetelerin üçüncü sayfalarında bile yer bulamamaktadır. Evrensel insan ve çocuk hakları ancak beyannamelerde kalmaktadır. Adnan Gerger hümanist bir yazar olarak “bilmezden geldiği öldürülen/sürülen/göç etmek zorunda kalan yetim çocukların dünyasına girmiş”; “önceki romanında” da “herkesin gördüğü/bildiği ama görmezden/bilmezden geldiği bir coğrafyayı” anlatarak günümüz sorunlarına ışık tutmuştur.

 

Kaynaklar:

Adnan Gerger,”Tavhane Çocukları”,İthaki Yayınları,2022
Metin Aydın, Adnan Gerger'in romanı Tavhane Çocukları Üzerine Notlar”, https://oggito.com/icerikler/adnan-gergerin-romani-tavhane-cocuklari-uzerine-notlar/67313
Gani Türk,” ADNAN GERGER VE TAVHANE ÇOCUKLARI ÜZERİNE”
https://www.ekdergi.com/adnan-gerger-ve-tavhane-cocuklari-uzerine
Gani Türk-Kitap Tanıtımı” Adnan GERGER’DEN YENİ ROMAN (TAVHANE ÇOCUKLARI)
https://zamansizdergi.com/adnan-gergerden-yeni-roman-tavhane-cocuklari

 

Sayfa : 7