...
Başlık : Saçları Deli Çoruh: Kevser Ruhi'nin Öykülerinde Göç Olgusu
Yazar : Gülçin Göktay

“Dağ düşman oldu o günden sonra. Orman sustu. Yolların insafı kalmadı. Her şey yeşil bir perdenin ardında dondu ve orada kaldı. Bütün bunların yanında Padi ile Cemal'in aşkı önemsiz bir ayrıntı. Aynı dere yatağında iki kum tanesi onlar. ”

Coğrafyaların sınırı olur mu? Olmaz. Sınırı çizen insandır. Bir gecede elinde kalem, çizer sınırı, insanların yüreklerini ikiye bölerek. Kimbilir nice pazarlıklar sonucu  çizilen bu sınır Padi’nin hayatının ikilemi olur. Bir tarafta kocasıyla çocuğu, diğer tarafta ailesi kalacaktır. Sınırın kapanmasına üç gün kala Padi bohçasını hazırlar ama ünlü şarkının dediği gibi gitmek mi zordur, kalmak mı?

“Kurda kuşa sökmeyen sınır çizgilerinin insanlar için acımasız bir yasağa dönüşmesi…Karşıda doğup vadinin bu yakasında yaşamanın suç sayılması, bu suçun ağır cezaya çarptırılması, cezanın tevekkülle karşılanması…” İnsan eliyle çizilen sınırın yine bir tek insana sökmesidir trajik olan. İşte Hatuna, yüreğinin tam ortasından sınır çizgisi geçen Hatuna, Artvin'in Borçka ilçesinde doğar, Batum'da, toprağından, ailesinden, hemşerilerinden, komşularından uzakta, onların özlemiyle ölür. Göç hikayeleri hep benzer gibi görünse de hepsinin kendine özgü bir acısı, kalbi çizen çaresiz bir hikayesi vardır. Hatuna’nınki Batum'da bir gencin sevdalanması ile başlar. Böyle olacağını bilmez Hatuna, nereden bilsin! Batum'a, aslında hemen ırmağın ötesindeki köye gelin gider. Ne var ki “gelin”liği daha taze iken sınırlar kapanır. O artık Batum'da bir aşk sürgünüdür. Aşkının yanında ama ailesinden, çocukluğundan, kardeşlerinden  uzak, bir başına… Şair der ya;  Uzağa değil, usta/ Öteye, hep öteye gitti/ Yalnızlığı ondandır. Öte, bazen gidilemeyen oluverir böyle. Eskilerin  “Kapı arkası gurbet” dediği gibi nehrin karşı yakası gurbettir artık Hatuna’ya, çünkü öyküde dediği gibi “Birileri karar verdi, düzen değişti. Bir karar daha verdi birileri, sonsuz acıların burgacında dönüp durdu diğerleri. Birileri karar verdi, uzak düştü yakınlar.”

 İktidarlar tepedeki koltuklarında haritaları çizerken onlar için insan evladı teferruattır. Her sınır çizgisi kaç aşığın kaç ana babanın kaç evladın yüreğini delip geç geçmektedir, bilmezler. Bilirler ama önemsemezler. Evvelki gün Batum’dur, Atina’dır, Selanik’tir, dün boşaltılan Kürt köyleridir, bugün Ortadoğu’da, Ukrayna’da savaştan can havliyle kaçan bütün insan evlatlarının sığındığı yerdir. Politik düzlemi ne olursa olsun hepsi insanın ayağının altından yeri kaydırır, başını döndürür, geçmişini, anılarını yerle bir eder.

Kevser Ruhi'nin göç olgusunu nakış gibi işleyen öykülerinin yanı sıra  “baş döndürücü, tehlikeli ama çok güzel” diye nitelendirilen özgün bir üslupla yazılmış farklı öyküleri de var kitabında ama ille de kitaba adını veren “Saçları Deli Çoruh”! Hepsi zengin bir dil ve imgelem ile yazılmış Kevser Ruhi’nin öyküleri ama en sona sakladığı bu öykü farklı, çünkü iç içe geçmiş anlatımlarla örülmüş olan öykü, dünü bugüne, şiirsel anlatımı düz yazıya, dedeyi torununa, aşkın tadını göçün kederine bağlıyor. Fonda yine  göç olgusu var ama farklı bir göç bu, Çoruh nehrine yapılan barajla sular altında kalan köylerden zorunlu göç.

“Yakında Çoruh'a gem vuracaklar. Ölsem görmesem diyorum. Köyler boşaldı. Uzun bacaları ile terkedilmiş çay fabrikaları da. Öyle mahzun öyle garip duruyor. Su darıldı bize.”

 Öyküde şimdiki zamanla geçmiş, alt metin ile üst metin, yazarla öykü kahramanları ustalıkla içiçe geçiyor, ebru gibi rengarenk önümüze konuyor. Ve Saçları Deli Çoruh ismi, son öykünün son cümlesinde sürpriz bir şekilde karşımıza çıkıyor.

Sayfa : 4